Epeydir yazı yazmadım, nereden başlayacağımı bilmiyorum.
Twitter’ı 1 haftayı gecik süredir aktif olarak kullanmıyordum. Son Malaga maçı
içimdeki epey duyguyu alıp götürdü.
Galatasaray’a kızgınım.
Ama 23 sene şampiyon olmuş bir takımın koçuna sadece 3 maçlık
kredi verilmesi; elinde gerçek anlamda 5 ve 3 numara kalmamışken ve yapılan 2
transfere maddi ve manevi olarak her yerden geçiren nankör taraftara daha fazla
kızgınım. Geldiğinde ‘enkaz’, başarılı olduğunda ‘hojam’ oldu Ergin Ataman.
Şimdilerde ise ‘Marcelus Kemp boşta mı?’ soruları soruluyor. Bu takım gene
toparlanırsa sene sonu ‘hojam♥’ defteri yeniden açılacak muhtemelen.
Fazla uzatmadan oyuncuya geçiyorum.
MALİK HAİRSTON
KİMDİR, NECİDİR?
Daha NBA’de iken dahi Avrupa’ya uyumunun diğer kısalara nazaran
daha iyi olabileceği vurgulanan Hairston’un, basketbolun gerçek topraklarına
ilk kez gelişi 2010’da Siena forması ile oldu. Pianigiani’nin Siena’sında
görmeye alıştığımız en önemli şey oyundan bağımsız fiziksel güçleriyle ön plana
çıkan 3 numaralardır Thornton, Hawkins, Moss; Fenerbahçe döneminden Sato gibi
isimler bunları doğruluyor. Bu yüzden Pianigiani’nin seçimine şaşmamak gerek.
İlk senesinde sahada ortalama 20 dakika kaldı. Az gibi
görülebilir ama İtalyan koçun çılgın rotasyonu ve arkasında Aradori gibi bir
ismin bulunması ile bu süreyi yadırgamamak gerek. 11-12 sezonunda, futboldaki
Bayern Münih gerçeği gibi, çıkış yapan oyuncuları kadrosuna katan Milano’ya
dahil olarak kendini büyük üstad Sergio Scariolo’nun kanatları altına bıraktı.
İlk senesi bireysel olarak iyi geçmişti aslında. İlk tur gruplarında son maça
3-6 galibiyet yüzdesi ile giden Milano’nun Top 16 için tek şansı deplasmanda
Partizan’ı devirmekti, ki Partizan’ın galibiyeti durumunda Sırplar bir üst
çıkacaklardı.
Olympiakos finalinden sonra belki de yılın en büyük sürprizi
orada gerçekleşti.
Son çeyreğe başabaş girilen mücadelede Omar Cook ve Hairston
ile ipleri eline alan o dirençsiz ve toplama takım hüviyetindeki Milano,
Avrupa’nın en zor deplasmanından 66-72 ile çıktı. Hairston 18 sayı ile maçın en
skorer oyuncusu oldu.
Top 16’ya 0-3 başlangıc, sonrasında gelen 3-0’lık seriye
rağmen mümkün olmadı. Milano’nun iddiası olmamasına rağmen Fenerbahçe’nin
kazansa belki de Final-Eight’e yükseleceği maçta Sarı-Laciverlilerin umudunu
kıran isim 27 sayıyla Malik Hairston’du. 3 senelik Avrupa kariyerinde oynadığı
en iyi maç bu olabilir (40 farktan gelip 1-3 aldıkları Oly serisindeki son maç
ile birlikte).
Geçen sezonu hiç iyi geçirmediler, 11-12’deki mucizeyi
gerçekleştiremeden ilk turda elendiler, Lega Basket’te de aynı hüsran başlarına
geldi. Malik bir önceki sezona göre dakikalarını arttırsa da verimi düştü,
verilen kaptanlık görevinin altından kalkamadı. Takım, takım oyunundan bir
haber şekilde sezonu bitirdi ve Scariolo kıçına teneke bağlanarak küfürler
eşliğinde gönderildi.
SAHA İÇİ ÖZELLİKLERİ
Adı çıkmadan önce dahi David Hawkins’e benzetilmesinin
elbette sebepleri var. Taraftarların gözünün önünde bir oyuncu olduğu için onun
üzerinden betimleme yapmam gerekirse;
Malik Hairston aynı Hawkins gibi, low-post’ta top aldığında
verimi artıyor. Gerçekten inanılmaz güçlü ve post oyunu kuvvetli. Geçen sezon
Hawkins’e çizilen setleri görünce ondan verim almak zor olmayacak Ergin Ataman
açısından. Yine low-post’ta aldıktan sonra yüzünü dönüp tek fake ile potaya
kadar gidiyor, hatta yapmaya başlayınca aynı Hawkins denecek muhtemelen.
Çaprazdan değil, daha çok tepeden pick and roll oynamayı
seviyor Hairston, ancak pasör değil daha çok bitirici oluyor. Stop jump shot
atıyor ya da potaya kadar dribbling ile dalıyor. Rakibiyle arasına omzu
koyduğunda gelen sert temaslar bile potaya gitmesine engel olmuyor. Pas
şiddeti, pas kanallarını görmesi iyi seviyede değil.
Bir Markoishvili gibi temiz şutu yok. Ama Hawkins gibi
girmeyince zorlayan bir oyun tarzında da değil, daha seçerek şut atıyor.
Markoishvili 3 kere perdeden dolu çıksa bile cut’a devam ediyordu, bunu
Hairston’dan beklemek hayalcilik olur. Ama topsuz penetrelerle ortadan içeriye
girişlerinde kendini iyi unutturuyor. Galatasaray’da bunu yapabilir mi bilemiyorum.
Milano’da Bourousis o konuda takımı rahatlatıyordu.
Savunmada adamının önünde kalarak penetresine izin vermiyor,
ancak esnek bir vücuda sahip olmadığı için perdelere takılabiliyor. Pick and
roll savunması zaten iyi durumda değilken Hairston’un bunu yapması sıkıntı
çıkarabilir Ataman’ın takımında.
Hawkins’e oyun anlamında benzediğini söyledik ama ruh olarak
onu kurtarıcı olarak görmek sizi hayal kırıklığına uğratır. Böyle bir tarza
sahip değil Hairston. İşler kötü gittiğinde dümene geçmez, takımı taşıyamaz, o
konuda biraz sorumluluktan kaçıyor. Milano’da da eleştirilmesinin en önemli
nedeni buydu.
Velhasıl kelam eksikleri olsa da alternatiflerinin arasında
en iyisiydi muhtemelen ve bu dönemde iyi bir seçim yapıldı. 1.5 milyon dolarlık
kontratının 1 milyon kadarını Milano karşılayacak, 500 bine bu dönemde böyle
bir oyuncu bulmak sizin için şanstır. Halen gelişime açık ve Ergin Ataman ile
büyüyebileceğini düşünüyorum. Takımın iki tane 3 numarasını belirsiz bir
süreliğine kaybetmiş ve Henry Domercant’ten de verim alamıyorken bu transferin
yapılması elzemdi, eleştirilecek hiçbir tarafı yok. Kadın basketboldaki gibi
kadron dominant olunca 2-3 kişinin eksikliğine çok takılmazsın. Futbolda 28
kişilik kadron vardır yerini doldurabilirsin ama erkek basketbola takviye şart.
Efes’e de şart, Beşiktaş’a da şart. Domercant oynanabilecek bir kumardı,
oynandı ve şimdilik tutmadı. Oyları lehine çevirmek için çok süresi yok ama
onun basketbola ne kadar tutkulu olduğunu biliyoruz. Atılacak son bir barutu
daha kalmış olabilir Henry’nin.
Galatasaray’a hayırlı olsun.