13 Kasım 2013 Çarşamba

Malik Hairston

Epeydir yazı yazmadım, nereden başlayacağımı bilmiyorum. Twitter’ı 1 haftayı gecik süredir aktif olarak kullanmıyordum. Son Malaga maçı içimdeki epey duyguyu alıp götürdü.

Galatasaray’a kızgınım.

Ama 23 sene şampiyon olmuş bir takımın koçuna sadece 3 maçlık kredi verilmesi; elinde gerçek anlamda 5 ve 3 numara kalmamışken ve yapılan 2 transfere maddi ve manevi olarak her yerden geçiren nankör taraftara daha fazla kızgınım. Geldiğinde ‘enkaz’, başarılı olduğunda ‘hojam’ oldu Ergin Ataman. Şimdilerde ise ‘Marcelus Kemp boşta mı?’ soruları soruluyor. Bu takım gene toparlanırsa sene sonu ‘hojam♥’ defteri yeniden açılacak muhtemelen.

Fazla uzatmadan oyuncuya geçiyorum.



MALİK HAİRSTON KİMDİR, NECİDİR?

Daha NBA’de iken dahi Avrupa’ya uyumunun diğer kısalara nazaran daha iyi olabileceği vurgulanan Hairston’un, basketbolun gerçek topraklarına ilk kez gelişi 2010’da Siena forması ile oldu. Pianigiani’nin Siena’sında görmeye alıştığımız en önemli şey oyundan bağımsız fiziksel güçleriyle ön plana çıkan 3 numaralardır Thornton, Hawkins, Moss; Fenerbahçe döneminden Sato gibi isimler bunları doğruluyor. Bu yüzden Pianigiani’nin seçimine şaşmamak gerek.

İlk senesinde sahada ortalama 20 dakika kaldı. Az gibi görülebilir ama İtalyan koçun çılgın rotasyonu ve arkasında Aradori gibi bir ismin bulunması ile bu süreyi yadırgamamak gerek. 11-12 sezonunda, futboldaki Bayern Münih gerçeği gibi, çıkış yapan oyuncuları kadrosuna katan Milano’ya dahil olarak kendini büyük üstad Sergio Scariolo’nun kanatları altına bıraktı. İlk senesi bireysel olarak iyi geçmişti aslında. İlk tur gruplarında son maça 3-6 galibiyet yüzdesi ile giden Milano’nun Top 16 için tek şansı deplasmanda Partizan’ı devirmekti, ki Partizan’ın galibiyeti durumunda Sırplar bir üst çıkacaklardı.

Olympiakos finalinden sonra belki de yılın en büyük sürprizi orada gerçekleşti.

Son çeyreğe başabaş girilen mücadelede Omar Cook ve Hairston ile ipleri eline alan o dirençsiz ve toplama takım hüviyetindeki Milano, Avrupa’nın en zor deplasmanından 66-72 ile çıktı. Hairston 18 sayı ile maçın en skorer oyuncusu oldu.

Top 16’ya 0-3 başlangıc, sonrasında gelen 3-0’lık seriye rağmen mümkün olmadı. Milano’nun iddiası olmamasına rağmen Fenerbahçe’nin kazansa belki de Final-Eight’e yükseleceği maçta Sarı-Laciverlilerin umudunu kıran isim 27 sayıyla Malik Hairston’du. 3 senelik Avrupa kariyerinde oynadığı en iyi maç bu olabilir (40 farktan gelip 1-3 aldıkları Oly serisindeki son maç ile birlikte).

Geçen sezonu hiç iyi geçirmediler, 11-12’deki mucizeyi gerçekleştiremeden ilk turda elendiler, Lega Basket’te de aynı hüsran başlarına geldi. Malik bir önceki sezona göre dakikalarını arttırsa da verimi düştü, verilen kaptanlık görevinin altından kalkamadı. Takım, takım oyunundan bir haber şekilde sezonu bitirdi ve Scariolo kıçına teneke bağlanarak küfürler eşliğinde gönderildi.

SAHA İÇİ ÖZELLİKLERİ

Adı çıkmadan önce dahi David Hawkins’e benzetilmesinin elbette sebepleri var. Taraftarların gözünün önünde bir oyuncu olduğu için onun üzerinden betimleme yapmam gerekirse;

Malik Hairston aynı Hawkins gibi, low-post’ta top aldığında verimi artıyor. Gerçekten inanılmaz güçlü ve post oyunu kuvvetli. Geçen sezon Hawkins’e çizilen setleri görünce ondan verim almak zor olmayacak Ergin Ataman açısından. Yine low-post’ta aldıktan sonra yüzünü dönüp tek fake ile potaya kadar gidiyor, hatta yapmaya başlayınca aynı Hawkins denecek muhtemelen.

Çaprazdan değil, daha çok tepeden pick and roll oynamayı seviyor Hairston, ancak pasör değil daha çok bitirici oluyor. Stop jump shot atıyor ya da potaya kadar dribbling ile dalıyor. Rakibiyle arasına omzu koyduğunda gelen sert temaslar bile potaya gitmesine engel olmuyor. Pas şiddeti, pas kanallarını görmesi iyi seviyede değil.

Bir Markoishvili gibi temiz şutu yok. Ama Hawkins gibi girmeyince zorlayan bir oyun tarzında da değil, daha seçerek şut atıyor. Markoishvili 3 kere perdeden dolu çıksa bile cut’a devam ediyordu, bunu Hairston’dan beklemek hayalcilik olur. Ama topsuz penetrelerle ortadan içeriye girişlerinde kendini iyi unutturuyor. Galatasaray’da bunu yapabilir mi bilemiyorum. Milano’da Bourousis o konuda takımı rahatlatıyordu.

Savunmada adamının önünde kalarak penetresine izin vermiyor, ancak esnek bir vücuda sahip olmadığı için perdelere takılabiliyor. Pick and roll savunması zaten iyi durumda değilken Hairston’un bunu yapması sıkıntı çıkarabilir Ataman’ın takımında.

Hawkins’e oyun anlamında benzediğini söyledik ama ruh olarak onu kurtarıcı olarak görmek sizi hayal kırıklığına uğratır. Böyle bir tarza sahip değil Hairston. İşler kötü gittiğinde dümene geçmez, takımı taşıyamaz, o konuda biraz sorumluluktan kaçıyor. Milano’da da eleştirilmesinin en önemli nedeni buydu.

Velhasıl kelam eksikleri olsa da alternatiflerinin arasında en iyisiydi muhtemelen ve bu dönemde iyi bir seçim yapıldı. 1.5 milyon dolarlık kontratının 1 milyon kadarını Milano karşılayacak, 500 bine bu dönemde böyle bir oyuncu bulmak sizin için şanstır. Halen gelişime açık ve Ergin Ataman ile büyüyebileceğini düşünüyorum. Takımın iki tane 3 numarasını belirsiz bir süreliğine kaybetmiş ve Henry Domercant’ten de verim alamıyorken bu transferin yapılması elzemdi, eleştirilecek hiçbir tarafı yok. Kadın basketboldaki gibi kadron dominant olunca 2-3 kişinin eksikliğine çok takılmazsın. Futbolda 28 kişilik kadron vardır yerini doldurabilirsin ama erkek basketbola takviye şart. Efes’e de şart, Beşiktaş’a da şart. Domercant oynanabilecek bir kumardı, oynandı ve şimdilik tutmadı. Oyları lehine çevirmek için çok süresi yok ama onun basketbola ne kadar tutkulu olduğunu biliyoruz. Atılacak son bir barutu daha kalmış olabilir Henry’nin.


Galatasaray’a hayırlı olsun.

29 Haziran 2013 Cumartesi

Galatasaray LH Transfer Stratejisi

Önümüzde 5 farklı kombinasyon var kafamda, daha fazlası da muhakkak vardır ama ben şimdilik olma ihtimalleri yüksek olanları yazıyorum.



Kısa pozisyonuna adı geçen Planicic ve Spanoulis, gönderilmesi düşünülen Jamont Gordon ve Arroyo’nun yer aldığı 5 farklı kadro. Uzunlara şimdilik dokunamadım çünkü her gün farklı bir isim çıkıyor karşımıza. Ayrıca yine Markoishvili'nin gönderilmesini isteyenler oldu, ama onun takımdan kesilmesini beklemek akıl karı değil, bir takımda sadece yıldızlar olmamalı. Görev adamı tanımının karşılığı, bu işi Avrupa'da en iyi yapanlardan biri Marko Paşa takımda kalacaktır.

1. SENARYO

PG: Carlos Arroyo-Ender Arslan-Engin Atsür
SG: Jamont Gordon-Henry Domercant-Sinan Güler
SF: Manuchar Markoishvili-Cenk Akyol-Göksenin Köksal
PF: X-Erwin Dudley
C: X-Furkan Aldemir

Bu seneki takımın sadece uzunlara yaptığı ekleme. Olabilecek mantıklı senaryolardan. Geçen sezonun şampiyon kadrosu. Hocanın sevdiği düzeni düşünürsek 4’e bir şütör ve 5’e Boni’nin özelliklerinden daha çok skorer kimliği olan ve alçaktan skor üretebilecek bir pivot. Takımın limiti belli. Arroyo, seni senle aynı seviyedeki rakipler karşısında bir adım önde kalmanı sağlar,hücumda tıkanmanı engeller. Ama daha üstü için yeterli mi, bilemiyorum.

2. SENARYO

PG: Carlos Arroyo-Zoran Planinic-Ender Arslan-Engin Atsür
SG: Henry Domercant-Sinan Güler
SF: Manuchar Markoishvili-Cenk Akyol-Göksenin Köksal
PF: X-Erwin Dudley
C: X-Furkan Aldemir

Kağıt üstünde bu da güzel, ama işin detayına inildiğinde bazı sorunların olduğu apaçık. Arroyo belki zekasıyla off-guard’a kanalize olabilir, o rolü de kotarabilir. Ama hocanın takımında 1. el Planicic mi olur, ondan şüpheliyim. Zoran’ın 2’ye kayması ondan alınacak maksimumu engeller. Beraber sahada kaldıkları süre boyunca Planicic-Arroyo ikilisinin savunmada getireceği açıklar 80+ sayıyla bile sağlanamayabilir, bir nevi bu seneki Fenerbahçe Ülker sendromu. Onların problemi uzunlardaydı, burada ise kısalarda. Ve sana burada alan sağlayacak Jamont Gordon’u da gönderiyorsun. Jamont Gordon’un gitmesi demek senin spacing sorununun başlangıcı demek.Oyuncuların sana biraz daha baskılı savunma yapması ve ilk tercihi penetre olmayan oyuncuların dışarda top çevirmek zorunda kalması demek. İlla gönderilecekse değil, onun görevini yapabilen birisi gerekiyor, örneğin Siena’da final MVP’si olmuş Daniel Hackett.

Tamam kısalar yaratıcı ve bir şekilde birebirlerle sayı üretebilirler ama hem hücumda, hem savunmada yaratacağı problem bu kadronun sezona ölü biçimde başlamasını sağlıyor.

3. SENARYO

PG: Carlos Arroyo-Engin Atsür-Ender Arslan
SG: Vassilis Spanoulis-Henry Domercant-Sinan Güler
SF: Jamont Gordon-Manuchar Markoishvili-Göksenin Köksal-Cenk Akyol
PF: X-Erwin Dudley
C: X-Furkan Aldemir

Jamont Gordon’u çıkarınca yukarıdaki sorunların hepsi yine ortaya çıkıyor, belki biraz daha az hasarla. 2. senaryoya göre nispeten daha iyi durumdasın, çünkü Planicic yerine elinde Spanoulis var. Hücumda top paylaşımı ve savunmada adam karşılama problemi minumuma çekilebilir. Ama bu sefer elinde 3 pozisyon için tam 5 yabancı ve 5 türk oyuncun var. Göksenin’in seneye hazır hale geleceğini öğrendiğimize göre Sinan Güler transferinin mantıksızlığı yine ortaya çıkıyor.

4. SENARYO

PG: Zoran Planinic-Ender Arslan-Engin Atsür
SG: Jamont Gordon-Henry Domercant-Sinan Güler
SF: Manuchar Markoishvili-Cenk Akyol-Göksenin Köksal
PF: X-Erwin Dudley
C: X-Furkan Aldemir

Spanoulis’in olmadığını varsayıyoruz ve Arroyo da masaya kabul edemeyeceğimiz bir teklif getiriyor. Biz de ikinci alternatif olarak Planicic ile sezona başlıyoruz. Pivot pozisyonuna Paul Davis’in getirilmesi bana göre şart. Geçen sezon Khimki’de nasıl bir bağlantı içerisinde olduklarını gördük. 

Planicic dediğimiz adam şu an Euroleague’in değerli 3-4 point guardından birisi, attan inip eşeğe binmelik bir durum yok haliyle. 4 numaralı pozisyona ise Davis’e alan açabilecek, yine şutu olan birisini alırız.

5. SENARYO

PG: Vassilis Spanoulis-Ender Arslan-Engin Atsür
SG: Jamont Gordon-Henry Domercant-Sinan Güler
SF: Manuchar Markoishvili-Cenk Akyol-Göksenin Köksal
PF: X-Erwin Dudley
C: X-Furkan Aldemir

Yine üstteki senaryonun benzeri, dümenin tamamiyle Vassilis’e bırakıldığı, top paylaşımının diğer tüm alternatiflere göre maksimumun alındığı durum. 6. yabancı Henry-Gordon değişmeli olarak oynayacak ve 3 pozisyon için ligde yeterli miktarda oyuncu süre alacak (8 oyuncu)

ZAZA SENARYOSU

Yukarıda kurulan kadrolara Zaza Pachulia eklendiği saniyede senin elinde 5 numaradan başka bir pozisyona geçişi mümkün olmayan 2 oyuncu kalıyor. Bu yüzden hocanın röportajlarında sıklıkla vurguladığı 3-4 oynayabilen bir oyuncu alınacaktır. (Örnekler: Kostas Kaimakoglu-Linas Kleiza-Luigi Datome) Pivot içinse yine 4 numaraya geçişi olan, pick and roll sonrası orta mesafe yollayacak biri düşünülür. (Örnek Lampe)

Yine İzzet ile alakalı haber: İyi Galatasaraylı ve rotasyonda gayet güzel bir alternatif olur. Gelmek istemesine rağmen yüklü bonservisi ve Banvit başkanının onu bırakmak istememesi transferin önünde engel. Bu sene de gerçekleşeceğe benzemiyor.

Benim tercihim 5 numara.

10 Haziran 2013 Pazartesi

Şampiyon!



Yarın gelir mi, bunu bilmiyorum. Ama kupanın geldiğini biliyorum. 2002 senesinden itibaren, yaklaşık 11 senedir bu kupayı bekliyorum. Jason Keep’in son saniyede Daçka’ya 2/2 atarak ligde kalmamızı sağladığını da, Fitch’in ilk 2 maçında 60 sayının üstünde attığını da, küme düşme cezası alıp son maçta Fenerbahçe’nin Bornova’ya yatarak (Play-off’ta eşleştiler ve 2 gün sonra Fenerbahçe 30 attı) play-off’a kalamadığımızı da hatırlıyorum.

Bu takımın kahrını çok çektik. Ama hak ettik. Ahmet Cömert’teki lig maçlarına giden 20-30 kişi hak etti, benim için en büyük emekçi onlar. GSBasket’in kurucularından Arda abiye ve arkadaşlarına, twitter’da tüm sezon takıma kafa yoran insanlara armağan olsun bu şampiyonluk. Başkanından, oyuncusuna, maça gelemeyip dualarını gönderen insanlara selam olsun.


Bu aralar çok tekrarlıyorum ama, sizi çok seviyorum.

8 Haziran 2013 Cumartesi

Galatasaray-Banvit İlk 2 Maç Analizi

Final serisine ilk maçına başlangıç iyi olmadı. Banvit’te Karşıyaka gibi kendi oyunlarını oynayarak şu Galatasaray takımını geçmek için kutudan farklı şeyler çıkarmak zorundaydı, aslında 15 dakika itibariyle de bu tuttu ancak yıldız sayısının fazlalığı tüm planları çöpe attırabiliyor, bu takıma sahip olduğumuz için şanslıyız.

Şimdi maçlara geçelim. Öncelikle ilk maç:


-Banvit, 3. Karşıyaka maçını iyi gözlemlemiş olacak ki, Ersin’e ikili oyun oynama veya topu yüksekte dağıtıma izin vermedi. Top yüksek post’ta Ersin’e geldiğinde Chuck inanılmaz bir baskı yaparak bunalttı. Alçak post’ta ise sürekli ikili sıkıştırmalarla Ersin’e top dahi inmesine müsaade etmediler. Uzunlarımızı kullanamadığımız için hareket alanı sadece 3 sayı çevresinde kaldı ve epey bir süre birebirler sonucu skor bulmaya çalıştık. Ersin’e mesafe bıraktıklarındaysa çok sevdiği orta mesafelerini değerlendiremedi ve o da birebir üzerinden oynamaya başladı ancak topla potaya gidebilme kabiliyeti önünde savunmacısı varken zor olduğu için 2 maçta aynı pozisyondan 2 steps yaptı.

Sürekli switch yaparak oynamaya çalıştılar. 2 hareketli uzun ile (İzzet-Davis) başladıkları için bunu nispeten uygulayabildiler. Üstte bahsettiğim Jamont’un birebirleri olmasa hücum kanser olmuş birey seviyesine gelecekti ki, onun birebirleri oyunun açılmasına sebep oldu.

Banvit’in en önemli handikapı takdir edersiniz ki Lucas. Tam net bir oyun kurucusunun olmaması Banvit’i tüm sezon boyunca yaktı, bu seride de şimdilik işler öyle gidiyor. Ama o şekilde başladı mı diye sorarsanız, cevabım hayır. Lucas maçta bulduğu 6 sayının tümünü Arroyo üzerinden kaydetti. Pick sonrası ne alttan ne üstten geçebildi ve Lucas’ın yapabildiği en ciddi iş penetrelere imkan sağladı. Maçın geri kalanında ise Jamont ve Manuchar Lucas’ı alınca onun açısını kapattılar ve hızlı ilk adımına mesafe bırakarak onu savundular.
Çemberi savunma da sıkıntı yaşadık Dudley ve Furkan ikilisi ile ilk çeyrek. Penetre sonrası geçilen adamlara yapamadıkları müdahaleler potamıza sayı olarak döndü. Banvit’in 10 dakika boyunca kaydettiği 22 sayının en az 16’sı ya fauller ya da penetreler sonucu buldukları basketlerden geldi.



Neyse ki bu sıkıntıları yaşarken Stimac imdada yetişti. Sezone nefis başlayan Stimac’ın kademe atlayabilmesi için çözmesi gereken bolca sıkıntı var. İlki pick and roll savunması. Stimac show-up için çıktığında geriye dönemiyor ve 5 numaralar buradan bolca ekmek yiyiyor.(Yukarıdaki caps) Elimizde Paul Davis gibi bir uzun olsaydı 2 maç ortalaması herhalde 22-23’tü. Stimac’ın girişiyle İzzet’in çıkışı hemen hemen aynı anlara denk geliyor. İzzet savunmada harika işler çıkartıyordu aslında. Tüm yardımlara giriyor ve hücum ribaundu kovalıyor, aynı zamanda hücumda da sorumluluk alıyordu. Ancak yoruldu ve Arroyo gibi bir kurt ona 10 saniye içinde 2 faul yaptırdı.



Periyot sonuna doğru Arroyo topu getirirken Davis adamını bırakıp orta sahayı geçmek üzereyken Kalin ile birlikte şok pres’e geliyor, hücum oturmamışken yapılıyor ve bu şekilde set ritmini düşürmeye çalışıyorlar ki işe yaradı bu durum. 



N’dong’un girişiyle daha aktif olacağını düşündüğümüz boyalı alana top indirme girişimleri sonuç verdi. Ama bunu gören Orhun Ene alan savunmasına döndü. Çok garip bir alan savunması yaptılar, 3-2 gibi başlayıp 2-3’e dönen, forvetlere gömülen alan savunmasıydı. Caps'i hemen yukarıda görebiliyorsunuz zaten. Bu sırada skor 26-34’tü ve bundan vazgeçene kadar skor 33-34 oldu bile.

3.periyot için söylenebilecek şeyler az. Carlos Arroyo gibi orkestra şefi, şiir yazarı, sanatçı varsa neler olacağını tahmin etmek cidden mümkün değil, 10 dakika da 15 sayı ve Ender’e yaptığı muhteşem asist ile maçın son çeyreğe kalmadan bitmesini sağladı. Banvit yorgundu, bir maç daha fazla yapmıştı ve 12’ye çıkan farktan geri dönmek onlar adına zor olacaktı. Zaten son çeyrekte de Jamont Gordon sazı eline aldı, üçlükleriyle ve potaya gidişleriyle maçı bitirdi.

İkinci yarının böyle olmasına sebep olan şeylerden ilki Serkan’ın 2. yarıda beş çıkmasına rağmen çok az kullanılması ve Mejia’nın 4 faule erken ulaşması. Banvit 2. yarıda en önemli hücum beyinlerinden 2’sini ya kullanamadı ya da unuttu. Diğer etken ise Banvit’in en skorer oyuncusu Davis’in 31. dakikada ilk saha içi isabetini kaydetmiş olması. Bizim açımızdan ise, Banvit’in ritimden çıkmış 5’ine çok iyi savunma yapıp, hücumu erken başlatmamız. Burada Arroyo’ya bir parantez daha açmak lazım. Kendisi yarı sahayı geçerken sıkıştırmaları gördüğü için 2. yarıda pivottan aldığı her topu çok çabuk yarı sahaya geçirerek bu baskının yerle bir olmasını sağladı.

2. Maç | Özet&İstatistik



Banvit Arroyo’nun 3. çeyrek bu kadar etkili olacağını tahmin etmemişti muhtemelen ve yeni bir savunma stratejisi ile başladı. Bu sefer tam saha Simmons baskısı gördük. Bu plan tutabilirdi ama Jamont bu kadar muazzam başlamasaydı. Tüm Galatasaraylıların ondan sezon boyunca yapmasını beklediği şeyleri ilk çeyreğe sığdırdı. Potaya o kadar kuvvetli drive etti ki 5 numara dahi olsanız onun patlayıcılığına ve atletizmine müdahale edemiyorsunuz.

Maç başa baş giderken 2. çeyreğin ortalarında fark birden 9-10 sayılara fırladı. Nedenlerini hemen açıklayalım: Macvan+N’dong sakatlıktan, Furkan ise faul probleminden dolayı kenarda otururken 4 kısa+Dudley ile oynamak zorunda kaldık. Adam adama sert savunma ve Banvit’e yaptırılan top kayıplarının akabinde fast-break sayıları, Banvit’in alan savunmasına karşılık ise Ender-Arroyo ikilisi topu muazzam çevirip üçlükler buldu.

Banvit farktan sonra kendine geldi, özellikle Orhun Ene. 2 uzun formülünün işe yaramayacağını anlayınca onlarda 4 kısaya döndü. Çünkü Galatasaray’ın 4 kısalı düzeninde onların hızına ve atletizmine yetişemiyorlardı. Sıcak el Serkan ve Mejia’yı çıkardılar, devreye 2 sayıyla girildi.

İlk maçın 3. çeyreği için söylenebilecek az şey var demiştik ya hani, yine kendimi tekrarlamak zorundayım. Dünkü performansı beni o kadar çok etkiledi ki uzun zamandır böylesine etkilenmemiştim. Ribaunt aldı, top çaldı, Furkan’a nefis bir asist yaptı ve 5 üçlük buldu. (Aslında 4 ama, ben o çizgidekini de 3 sayıcam) Bulduğu 5 üçlüğün sadece 2 tanesi el üstü geldi, benim için kritik olanda buydu. Transition’da, yarı saha hücumdan perde kullanarak 3 tane soktu. Maçı yine son çeyreğe bırakmadan bitirdi takım.

-N’dong Pazartesi günü oynayacak seviyeye inşallah gelir. Kariyerine bu şekilde veda etmesi ondan çok beni üzer sanırım.


-Furkan Aldemir. İçine vur aslanım, içine vur şu topları diye diye helak olduk hepimiz. 2 maçtır bunu yapıyor toplamda smaçtan bulduğu 12 sayı falan vardır herhalde. Bu sezon oynadığı TK yarı final Banvit maçı toparlanma emareleri gösterdiği ilk maçtı, final serisi ise zirve yaptığı maçlar oluyor. Gurur duyuyorum.

Hocam, seni seviyoruz.



28 Mayıs 2013 Salı

Galatasaray-Pınar Karşıyaka | İlk 2 Maç İncelemesi


Uzun yıllar sonra ilk defa finale bu kadar yakın takım. Güç bela durum 2-0'a getirildi. Toz pembe bir tablo olmadığı herkes tarafından açık ama şu 2. maçın alınması finali getirdi. 

Ufuk Sarıca'ya değinip maçlara geçelim. Demeçlerine bir yana bırakırsak, bu sene zaten enfes bir sezon geçiriyordu, bu seride ise nirvana yaptı bana göre. İki maçta da şu Galatasaray takımına olabilecek her türlü önlemi almış. Hakkını vermek gerek, gösterdiği potansiyel, kadro mühendisliği ve oyuna müdahaleleri ile bu sene Orhun Ene'nin önüne geçmiş durumda benim için. 2 maçta da çok etkilendim ondan. Büyük takım çalıştırma fırsatı yine eline gelecektir, daha tecrübeli olacağı için Efes macerası gibi olacağını sanmıyorum.

Şimdi ilk maça geçelim;




İlk periyod başlangıcı için tanımlanabilecek en güzel kelime: Kusursuz. Hücumda adam adama savunmaya karşı yüksek pick and roll oynadık. Jamont Gordon-Dixon eşleşmesini hem hücum hem savunmada gördük ve ilk maç için ağır basan taraf Gordon oldu. Hücumda Dixon’un arkasında kaldığında post-up, pick sonrası önünde Ümit kaldığında ise penetreyle oyunun her iki yönünü de doğru okudu. Takım savunmada switch yaparken, 4 numaradan Ümit ile oyun kuran Karşıyaka’ya bizim 4 numaralarımız alan bırakmadan onların oyununun akışını engelledi ve onların set temposunu oldukça aşağı çektik. İstatistik üzerinden gidecek olursak da Ümit Sonkol, kullandığı 5 atışın 4’ünde el görürken, tek isabetinde savunmanın konsantrasyon hatasını dribbling üzerinden bıraktığı göz yaşı damlası ile buldu. Onun savunmasından inanılmaz memnunum çünkü hücum ondan başlıyor.

İlk çeyrekle ilgili bahsedilmesi gereken diğer noktalar ise Karşıyaka 2 kısanın bizim top getiren kısamıza göstermelik yaptığı pres ve pick and roll savunamaması var. Bizim 1-5 veya 2-5 pozisyonundaki oyuncularımızın daha yüksekte oynadığı pick and roll’ler sayesinde Karşıyaka’nın 4 numarası pota altını savunmak için yukarıya çıkamıyor ve bizim 4 numaramız rahat şut imkanı buluyor. Dudley’in bu maçta şut sokamaması spacing açısından negatif olsa da yer yer faydalandığımız dönemler oldu. (Macvan’ın ilk çeyrek sonunda bulduğu üçlük bu hücumun aynısı)

İkinci çeyrekte zone savunmaya dönen Karşıyaka’ya verimli hücumlar olmasa da boş atışlar bulduk. 2 pas veya ekstra 3 pasın sonunda olması farketmez. Maçın genelinde 29 üçlük kullandık ve bunların 12’si bu dönemde geldi. Bunların da 8-9’u boş pozisyonlarda. İsabet oranın düşüklüğü kapının kapanmasını etkiledi. Burada kritik bir an var: Skor 33-17 olduğunda Galatasaray, 3-2 hücuma çıkıyor ve değerlendirse 18’e çıkacak olan farkı, beceriksizlik sonrası yaptığı top kaybıyla Diebler’dan üçlük yiyiyor. Akabinde tamamı transition’dan buldukları 8-0 seri gelip Ataman’a mola aldırılıyor. Aslında Karşıyaka da set hücumunda başarılı değildi. Evren’in çift uzunu çağırarak double pick istemesi akabinde Aminu’nun içeriyi, Ümit’in dışarıya çıkma planı, Galatasaray pas kanallarının hızlı açılıp kapanabilmesinden dolayı işe yaramadı.
Thomas oyundayken ve Karşıyaka zone savunma yaparken onun tarafından Fenerbahçe’nin yaptığı gibi pick and roll oynaması denenmedi çünkü o anlarda Thomas’ın önündeki oyuncu İzmir’de olduğu gibi Dixon değil Evren’di. Hücumda ise Thomas’a alçak post’ta inen toplar sonunda Galatasaray hemen ikili hatta üçlü sıkıştırmalar uyguladı ve Thomas’ın pasör oyununun azlığından ötürü buna cevap aldı. Thomas sadece pick sonrası attığı veya post-up’ta geriye çekilerek attığı şutlarda isabet buldu.



İkinci yarının başında soyunma odasından 3 tane Aminu’dan buldukları ikili oyun ile döndüler. Hem oyun konsantrasyonu, hem de Furkan’ın Aminu’nun yüzü dönük oyununa karşılık cevap verememesinden kaynaklandı. Maçı izlerken farkettim, Aminu bulduğu 10 sayının tamamını match-up’ı Furkan’ken buldu. Rotasyonu N’dong’un da yüzü dönük oyunda ona karşı dezavantajları var ancak koruması gereken mesafe ve tecrübe ile bunu dengeledi. Hem önünde hem arkasında olabilecek en iyi şekilde durdu.

Şimdi gelelim hücumun asıl verimsiz olmasına. Karşıyaka’nın ortaya Diebler’ı çekip eşleşmeli alan savunmasına. Bizi kendi silahımızla vurdular diyebiliriz aslında. Bu tip savunmanın karşı takım adına en büyük dezavantajı rakip point-guard’ın kafasını karıştırmasıdır. Biz de bu tuzağa düştük. Diebler Arroyo’ya hareket alanı bırakıyor ancak içeriye penetre edeceği anda hemen yardımlar geliyor ve savunma Arroyo’nun başında bitiyor. Adam adam savunmada ise Aminu’nun mobilitesini kullanıp ikili sıkıştırmayı bu sefer mesafeleri koruyarak yapıyor ve seti öldürüyor. Ama iş zora geldiğinde güvenilebilecek el sayısının Galatasaray’da daha fazla olması sebebiyle el üstü şutları sokabilen kısalar maçın zora girmesini önleyip maçı Galatasaray’a kazandırıyor.

Maçta bahsedilecek diğer şeylere bakalım:

-Öncelikle Macvan’ın geldiğinden bu yana istatistiksel olarak olmasa da en verimli oynadığı maçlardan bir tanesi. 3 attı, 2 cross pasa el soktu, hücum ribosu kovaladı veya penetre edip faul aldırdı. Tamam bunlardan çok yapmadı ama oyunda kaldığı müddette maksimumu verdi.

-Bobby Dixon, Jamont Gordon savunmasından kurtulduğu anlarda üçlükler yolladı ancak maç geneline bakarsak o da Arroyo gibi pek oyunun içine dahil olamadı. Jamont Gordon’un altını 50 kez çizmek lazım ben onu ilk maçta inanılmaz çok beğendim. Herkes hücumuna odaklanmış olabilir ama savunmasıyla Karşıyaka beyinlerinden bir tanesini oyuna sokmadı resmen.

-Hızlı hücumlarda sıkıntı yaşadık. 3’e 1, 3’e 2 veya 2’ye 1 geldiğimiz anlarda beceriksizliklerden ötürü topları çok yüzdeli değerlendiremedik. Tempoyu arttırdığımız anlarda bu bizim avantajımız olacaktı ancak hem bunları değerlendiremeyip hem de savunmada eksik adamla yakalanınca bu durum bizim potamıza sayı olarak döndü.

-Maçta da dikkatimi çeken şeylerden birisi, ilk 3 periyotta Karşıyaka faul haklarını 5 dakika geçmeden doldurdu. Ancak buna rağmen potaya gidişlerimiz sınırlı sayıda kaldı. Kenar yönetiminin bu durumdan istifade sahaya uyarması ve temas almamızı söylemesini beklerdim.

Galatasaray-Pınar Karşıyaka İkinci Maç




İlk maça göre değişiklikler takımların hem oyuncu bazlı hem de taktik bazlı değişiklikler olduğunu gördük. Karşıyaka’dan başlayalım. İlk maçta Caner-Evren ile başlamasının Karşıyaka’ya şut handikapı yaratacağı barizdi, bu yüzden ilk 5’e Diebler alındı. Galatasaray’da ilk maçta Aminu’dan yediği 10 sayının tamamının Furkan üzerinden gelmesi sebebiyle ve boyalı bölgeden gelen sayıların azlığı nedeniyle N’dong’u ilk 5’e aldı. Karşıyaka adına bu plan işe yarayabilirdi aslında ama Ataman ilk maçta diplerdeki screenleri kullanarak gelen sayıların üzerine artık adam değişmeyi önerdi ve bu plan tuttu. 1’den 4 numaraya kadar perdeyi kullanarak çıkan oyuncuların üzerinde sürekli el vardı ve bu Karşıyaka’nın beklemediği bir hamle oldu. Öyle ki bu sayede tam 4 şut air-ball olarak atıldı.

İlk maçta Jamont Gordon’un üzerine Dixon’u veren Karşıyaka düelloyu kaybeden taraftı. Dixon bu maç Arroyo’yu aldı ve diğer kısa savunucuların Dixon’a göre hem daha size’lı hem daha savunmacı olmaları Jamont’un ilk maçtaki üretkenliğini bu maçta gösterememesine neden oldu.

Karşıyaka’nın planları bunla bitmedi. Ersin’in ilk maçta 2/9 atmasının ardından Ümit-Thomas gibi 4 numaralar artık bizim 4 numaralarımıza çıkmamaya başladı. Dudley bu kadar boş kalınca peynir ekmek gibi attığı şutlarda üzerinde bir gerginlik oluştu ve ilk maç da olduğu gibi yine isabet anlamında sınıfta kaldı. Ersin’in rotasyonu ya 9. dakikadan sonra ya da 2. çeyreğin başında oluyor. Ama bu gerginlik takıma kötü yansıyacağı için Macvan 5. dakika da oyuna girdi.

Evren’in bu kadar ekstra başlaması sanırım Karşıyaka dahil herkesi şaşırtmıştır. Onun adamı Cenk maalesef hem şutuna çıkamadı, hem 3 faul aldı, hem de penetrelerine müdahale edemedi. 7 sayıyla başlangıç Karşıyaka için fazlasıyla bonus oldu. Sahada 4 yabancı olacağı için N’dong’dan fedakarlık yapmak zorunda kaldık.



8. dakika itibariyle yine eşleşmeli alan savunmasına döndüler ama Macvan’ın ilk üçlüğünü sokması spacing anlamında onları bu kozdan erken döndürdü. Devam etseler onların lehine olacaktı ama niye bilmiyorum 2 hücumdan sonra iptal ettiler bunu.

Karşıyaka’nın ilk maçta transition’dan bulduğu sayılar bu maçta minumuma indirildi, iş olabildiğince yarı sahaya yıkılmaya çalışıldı. İkinci çeyrek Diebler’dan gelen 5 sayıyla başlasa da periyot skoru 19-4. Peki bunun gerçekleşme nedenlerine bakalım. Karşıyaka’nın hızlı hücumlarını kesmek ve hücumda onları pick and roll oynatmamak ilk savunmamız olsun. Hücumda neler yaptık? Hiçbir şey. Yine el üstü toplar ya da sadece Markoishvili’yi çıkarttığımız set dışında hiçbir şey yapmadık. Tamamen inancın göstergesi bu durum. 15 dakika da 14-1 hücum ribaundu farkı da bunu açıklıyor. Kısalar, uzunlar kenar yönetim, taraftar hep birlikte hücum ribaunduna girdi ve bunun meyvesi toplandı.

İkinci yarıya da aynı istekle başlandı, fark 13’e kadar çıktı ama bu sefer şutlar girmedi. Karşıyaka bizim yaratıcılığımızı yok etti. Geri dönüşlerine yağ süren Dixon’un tamamen bireysel oyunu ve savunmada baskıları. Biz ne yaptık? Jamont ve Arroyo ile 11-0’lık seri döneminde sürekli el üstü denedik. Top uzunlara Ersin sayesinde 1 kere indi. (Furkan’ın smacı)

Momentum Karşıyaka’ya geçmişken karşılıklı teknik faul, Evren’in uzatması ve Sarıca’nın bilerek itirazları sebebiyle (bilerek olduğu inanılmaz açıktı, çünkü geri dönüş için bir kıvılcıma daha ihtiyaç vardı) farkın 9’a dayandığını ve maçın artık kopmak üzere olduğunu gören biz maalesef oyundan düştük. Match-up sorunu için 4 kısaya döndük ve bu kadar kısır geçen maçta oradan 4 sayı yedik. Cenk pick and roll oynatıcısı Evren’i savundu ve pick’lerin üstünden geçmeye çalışınca Evren bol penetre etme imkanı buldu. Serbest atışları soksalar belki maçı kazanacaklardı ama maçın sonunda uzunları 2 kere daha hatırlayınca (Dudley-N’dong’dan gelen sayılar) o üstünlüğü maç sonuna kadar koruyup kazanmayı bildik.

Konuşulması gereken diğer şeyler:

-Öncelikle Erwin Dudley. Onun üstündeki baskıyı atması ve bizim hücum planlarımızı aktif haline getirmesi için kesinlikle şut sokması şart. Şu seride 4/17 değil de 10/17 sokmuş olsaydı eğer serinin 1 numaralı yıldızı oydu. Buna rağmen 2 maçta takımın en çok asist yapan oyuncusu olması (Toplam 26 asistin 9’u ona ait) hak ettiği değeri gösteriyor.

-Bobby Dixon. Herkes Carlos Arroyo’nun geri planda olduğundan ve Karşıyaka’nın ona ne kadar iyi önlem aldığından bahsediyor, burası kesinlikle doğru. Ama Dixon’un 80 dakikalık maçın sadece 9-10 dakika sahne alması Ergin Ataman’ın ona karşı takımını ne kadar iyi hazırladığıyla alakalı. Karşıyaka’ya bu sene tek yenilgisini İzmir’de alan Galatasaray o maçta Dixon’dan 27 sayı yemişti.

23 Mayıs 2013 Perşembe

Galatasaray-Pınar Karşıyaka | Seri İncelemesi


Girizgah'tan nefret ediyorum. O yüzden direk incelemelere geçelim. Galatasaray-Tofaş'ı Mete Budak yorumladı, ona çok teşekkür ediyorum. 

Galatasaray-Tofaş analizi



  Galatasaray-Tofaş eşleşmesinin ilk maçına dair konuşulabilecek fazla şey olmasa da maçı ilk yarı-ikinci yarı şeklinde ayırmak mümkün. Tofaş ilk yarı boyunca Galatasaray'ın bol oyunu sayesinde daha boş şut ve pozisyonlar buldu, yüksek yüzdeyle başladıkları maçın ilk yarısını başa baş kapattılar. İkinci yarının hemen başında Galatasaray'ın savunmada işi ciddiye almasıyla büyük bir seri geldi ve üçüncü çeyreğin ortasında Galatasaray maçı kazandı. Bu seriye dair asıl konuşulması gereken maç ikinci maç bence. Galatasaray maçı başında bitirirken aslında "kendini kasmak" ve "rahat kazanmak" arasındaki farkı da gösterdi diye düşünüyorum. Maç boyunca seviyesi çok yüksek bir savunma vardı, koşan, temposu yüksek bir Galatasaray vardı ama genel kanının aksine bu bir "kendini yorma" durumu değildi. Galatasaray playoff boyunca yapması gerekeni Tofaş'a karşı yaptı ve aslında "kasarak" değil oynaması gerekeni oynayıp rahat kazandı. Playoff'a başlarken hangi seviyede başladığınız önemlidir. Rakip playoff'a son sıradan giren olsa bile, amaç burada rakibin gücünü değil kendi gücünüzü test etmeniz, zaten Galatasaray'ın Bursa'ya istekli ve kararlı gelişi bu noktada önemli. Bu seri vasat bir basketbol oynayarak, bazı "büyük"lerimizin deyimiyle yorulmadan da 2-0 geçilebilirdi.
  



  Arroyo'nun görüş ve hareket alanını daraltmadığınız sürece bu Galatasaray'a karşı maç kazanmanız oldukça zor, bunu biliyoruz. Tofaş bunu yapmaya fırsat bile bulamadan seri bitti zaten, ne kadar yapabilirlerdi o da ayrı bir soru gerçi. Galatasaray'ın savunmasında temel nokta oyuncuların stens pozisyonunu aldıktan sonra savunma alanında çok hızlı hareket etmesi, yardım savunmalarının zamanlaması ve Markoishvili'nin rakip skorere kurduğu sert temas. Takım savunması çok çabuk açılıp kapanıyor, bu da rakibin pas kanallarını daraltıyor. Hücum kısmında Arroyo'nun kenarda olduğu bölümleri Galatasaray'ın nasıl geçeceği kritik olabilir. Her ne kadar Arroyo kenara az gelse de o bölümde Ender'in potaya gitmek yerine topu eline alıp yay gerisinde sağa sola koşması ya da topu çembere sallaması pek opsiyonel bir çözüm olmasa gerek. Kendisinden çok iyi şut sokması istenmiyor, topun dolaşımını sağlaması yeterli. Zaten Cenk-Markoishvili gibi iki şutör oyundayken rakibin açılmaması mümkün değil. Bu durum ve Macvan dışında her şey "tıkırında" gözüktü Tofaş serisinde. Macvan'a ayrı parantez, kendisi artık hücumun ana parçalarından biri olamayacak ve bunu kendisi de biliyor ama en azından biraz daha kafayı kullanması gerek. İlk maçta Ataman'dan bir ağır azar daha işitti savunmadaki şaşkınlığı yüzünden. Zaten sezon başından beri felaket şut atıyor, yapabildiği şeyler sistem içinde bu kadar azalmışken bunu mücadelesi-isteği ya da aklıyla affettirmesi gerek diye düşünüyorum. İllaki ihtiyacımız olacak ona.


Galatasaray'ı bitirdikten sonra Karşıyaka Fenerbahçe serisine geçelim. 

Fenerbahçe-Karşıyaka İlk Maç





-Fenerbahçe’nin maça muazzam baskılı savunma ile başladı. Bo’nun sadece 7 dakika da 4 top çalması ve 10 sayısı vardı. Çaldığı her top zaten fast-break oldu.

-22-17’yken farkın açılmasını sağlayan en önemli nokta Karşıyaka’nın alan savunmasına dönmesi oldu. Alan bir tercihtir, ki Fenerbahçe’nin zaten iyi şut sokamadığı bir günde (24’te 5 üçlük) bu hamle olumlu tepki verebilirdi ama Ufuk Sarıca’nın sahada tercih ettiği 5 buna uygun bir beş değildi. Bora-Thomas ikilisinden Bora ortayı kapatıp, Thomas sol forvette Dixon’un arkasına kalınca Fenerbahçe bunu çok çok iyi değerlendirdi.  Şöyle ki, sol çaprazdan Emir ve bir uzun Dixon ve Thomas’a karşı pick and roll oynayınca buna switch yapmayan Karşıyaka haliyle devrilen uzunun Dixon’un arkasında kalmasını önleyemedi ve o taraftan sırtı dönük bolca sayı buldu Fenerbahçe.

-Sonraki hücumlarda alan varken, ki bu beş uzun bir süre tercih edildi hata Sarıca’ya yazılır, Emir’i ortaya sokup onun organizatörlüğüyle şütörleri bulup onlardan orta-dış mesafe isabetleri buldular. Bo’nun rotasyonu Barış Ermiş’te savunmadan aldığı gazı hücumda muhteşem kullanınca fark iyice açıldı.

Zaten ilk yarıdaki 15/18 iki sayı yüzdesi de şutların çok sert savunma karşısında gelmediğini gösteriyor. Fenerbahçe devreyi 15 değil 25 ile tamamlayabilir ve arkasına bakmadan ilk maçı alabilirdi ama onlar da bizim Fenerbahçe’ye yaptığımız gibi en az 20-25 bitecek devreyi dış şut sokamadıkları için (İlk yarı 3/14 üçlük) kapıyı kapatmadan soyunma odasına gittiler.

-2. yarının hemen başında yine baskı ile başlamak istediler ama müdahale topa değil el-kol’a gelince daha 1 dakika 20 saniyede faul haklarını doldurdular, bu geri dönüş için ilk kırılma noktasıydı. İlk yarı boyunca Dixon’un başına en az 3-4 kişi koyan Fenerbahçe savunması, en iyi cevap aldığı adamı /Bo McCalebb) uzun bir süreliğine kaybetti. Aslında Barış hücumda yine deliciliğiyle masaya birşeyler koymaya çalıştı ama bu sefer yanına yardımcı çıkaramadı.

Karşıyaka kısaları uzunlarıyla topyekün hücum ribauntlarına girdi ve bunun meyvesini topladı. Arada kullandıkları zone savunmada bu sefer doğru beşi buldular, Fenerbahçe’de Bo’yu köşe şütörü olarak kullanınca ekmeklerine yağ sürüldü. Hücumda organizasyon dışı Ümit’ten bulduğu 2 üçlük ve set offence de yine Ümit, Diebler ve Evren’den buldukları toplam 5 üçlük geri dönüşü tamamladı. Burada savunma tarafını da atlamayalım. Geri dönüş sırasında Fenerbahçe’nin o dönem koşamayan uzunlarıyla (Kaya-Oğuz) oynamasını görüp Ufuk Sarıca’nın bolca eleştirdiğimiz full court press’in meyvesini topladılar. Fenerbahçe çift guarda dönmedi ve hücumda yerleşemedi.

Skor 55-61’e gelip tüm momentumu arkasına alan Ufuk Sarıca anlamsız bir mola ile Fenerbahçe’yi öne geçirse de uyguladıkları basit ama muhteşem 2 dip oyunu ve Sonkol’un bunları sokmasıyla istedikleri galibiyeti aldılar. Ertuğrul Erdoğan ilk devreki coaching’i Obradovic’i kıskandıracak düzeydeydi ama bambaşka bir ikinci yarıyla Sergio Scariolo’yu anımsattı.



-Maça hızlı başlayan taraf bu sefer Karşıyaka oldu, hem Evren hem de Dixon, Aminu’yu pick’e çağırarak 3 tane boş turnike attırdı. Fenerbahçe işi olabildiğince yarı sahaya yıkmaya çalıştı, Karşıyaka seyircisiyle birlikte gaza basınca bu durumun sıkıntı yaratacağını onlar da biliyorlardı.

-Oyuna Thomas girince yarı sahada etkin taraf bu sefer Karşıyaka, transition ile cevap vermeye çalışan ise Fenerbahçe oldu. İlk maçta Fenerbahçe’nin başına geldiği gibi zone savunmaya bu sefer Karşıyaka şutları sokamayınca Fenerbahçe bunu iyi değerlendirdi. Karşıyaka savunmada sağ forvette alan kapayan Tripkovic’in olduğu bölgeye Thomas’ı almasa ve Thomas oradan 2 hücum ribaundu çıkaramasa belki krize girecekti İzmirliler.

-Fenerbahçe 2. yarıda da zone’a devam etti ve ekstra başladılar. Bo’dan ve soğuk şekilde ilk kez oyuna dahil olan İlkan’ın iki üçlüğü ve Ömer’in basket faulüyle farkı 7-8 sayıya kadar çıkardılar ancak Ümit Sonkol’un muazzam performansı bunu alaşağı etti. Ümit net şekilde maçın kahramanı bana göre. Şimdi yaptıklarına gelelim. İlk maçta Emir’in yaptığı gibi o da ortaya konularak takımın kısırlıktan kurtulmasını sağladı. Pick and pop sonucu üçlüğün dışında topu alınca hem fake üstünden dribbling yaparak Aminu ile topu buluşturdu hem de cross paslarla savunmanın dengesini bozdu.

-Karşıyaka öne geçip arkasına taraftar desteğini de alınca nedenini bilemiyorum bir güvensizlik ortamı oluştu Arena’da. Hem oyuncular hem taraftar, yıllar sonra yarı-final heyecanına kapılıp ellerindeki maçı verebilirlerdi, buna da çok yaklaştılar. Ama Ertuğrul Erdoğan 4 kısa+Oğuz ile moladan dönerek maçı Karşıyaka’ya ikram etti. İnanılmaz bir hamle bu, çünkü 10 dakika boyunca elleri ayaklarına dolanan İzmirliler, o dönemden sonra sürekli doğruyu oynayıp içeri penetrelere başladılar. Özellikle p&r sonucu Evren+Dixon’un Oğuz’un üzerinde kalması onları bol bol çizgiye götürdü ve maçın son 2 dakikasında sakin kalarak galip gelmeyi bildiler

KARŞIYAKA NELERİ YAPAR/YAPAMAZ?



-Öncelikle Karşıyaka’nın hücumundan bahsedelim. 2. yarıdaki Galatasaray hariç ligin en karakterli ve en akıcı basketbol oynayan takımı benim için Karşıyaka, sıralamadaki yeri bunu göstermese de.  Fenerbahçe, Beşiktaş, Banvit gibi takımlar p&r’u sadece iki kişiyle yapıp diğer oyuncular sabit dururken Karşıyaka’da dinamik bir yapı hakim, top sağ tarafta alçak post’a indiğinde sol dip ve merkezdeki oyuncuların sürekli hareket ettiğini görüyoruz.

-Setlerine geçelim. Bunu resimle yapmak isterdim, denedim ama çözünürlük berbattı daha iyi hale nasıl getireceğimi bulamadım. Dixon topu yarı sahaya getirdikten sonra ilk yaptıkları şey tepeden çift uzun screen yaparak 2-3 numaraları top ile buluşturuyorlar. Ardından tepedeki uzun alçak post’a devrilirken Ümit yukarıya çıkıp topu alıyor ve dağıtıma başlıyor. Ümit eğer pozisyon bulamazsa alçak’a giden Aminu pick ile Dixon’u çıkartıyor ve Ümit’ten hand-off pası alıp ya üç atıyor, p&r ya p&p oynuyor. Burada olay tamamen Dixon’un yaratıcılığı ve rakip takımın dezavantajları ile alakalı bir durum.

En fazla kullandıları oyunlardan diğeri ise Dixon topu yarı sahaya geçirdikten sonra Evren&Maxim’e teslim edip tepeden cut’a başlıyor ve dipten Aminu pick’ini kullanarak sol forvette topu alıyor. Aminu hemen 2. Pick’e gelerek ona koridor açıyor. Dixon ya cross paslarla rakibin dengesini bozuyor ya da Aminu ile rahat bir p&r oynuyor. Gözünde canlandıramayanlar için bizdeki Jamont-Arroyo-Dudley setleri aklına gelsin. Arroyo teslim, Dudley pick ve en sonunda Arroyo-Dudley oyunu. İki takımında hareketli uzunları fazla olduğu için bu topları isabetli sokma yüzdesi fazla.

Aminu’nun ayakları hızlı ve mobil uzun olmasının avantajını çok iyi kullanıyorlar, Merkez ve forvetlerden gelen her topta pota yakınında topu almasına gerek yok Aminu’nun. 4 metre civarında alsa dahi ayak veya vücut feyki ile potaya kadar gidebiliyor.

Savunma oturmadan Dixon veya diğer kısaları ile birlikte transition’u nefis uyguluyorlar. 3’e 3 giderken kaldırıp attıkları üç sayılık şutları sık sık görebiliriz.

Ümit Sonkol bu takım için çok şey ifade ediyor, burası doğru. Ama savunmadaki handikapları da oldukça fazla, ayakları yavaş olduğundan show up ve switch yaparken kısanın penetresine ayaklarını çekemiyor ve burada elleri devreye giriyor. Faul yaptırmak için en göze kestirilecek oyuncu. Onun erken faullemesi maç boyunca gidişatı bize getirebilir çünkü son dönemde hem formda hem de Karşıyaka’nın en sakin kalabilen oyuncusu.

Her iki maçta da Evren Büker’in üstüne oynamak ve o orta saha civarlarında setin 2. hareketinin başlaması için zaman geçirirken dahi baskı yapmak şart. Bo McCalebb bu sayede Evren’den 2 maçta en az 4 top çaldı.
 
Ligdeki son Karşıyaka maçından da hatırlayacağımız üzere Aminu arkasındaki Furkan ve N’dong’u itemez, o yüzden alçak’ta top aldığı zaman ondan tırsmaya gerek yok. Burada Will ‘Mr Fundemantal’ Thomas giriyor. Muazzam bir alçak post hücumcusu. Ama onun da defoları var. Özellikle Caner oyundayken onun adamından gelecek yardım bizim için çok şey ifade edebilir. Thomas pasör bir oyuncu değil ve tek pasla savunmanın tüm dengesini yok edemez. Yine ligdeki son maçta bunu bol yapıp Thomas’ı çok az sayıda tuttuk.

İlk play-off maçında Fenerbahçe’ye karşı uyguladıkları harika bir dip oyunu var. Temelde inanılmaz basit ama 3 oyuncunun yalancı cutlarla Ümit’i boşa çıkardıkları seti Ergin Hocam zaten 50 kere izlemiş ve çözümünü bulmuştur.

Evren ve özellikle Caner sahadayken biraz gömülüp hem uzunlara yardım, hem de oyunun hareket alanını kısıtlamak akılcı olacaktır. Caner rezil bir Fenerbahçe serisi geçirdi, zaten sakatlığından sonra oldukça kötü şut atıyor.

SERİ TAHMİNİ

İlk 2 maçı evinde almak her seride olduğu gibi burada da şart. Karşıyaka iyi oynasa da çabuk gerilebilen bir takım ve sürekli bir panik havası yaşanıyor. 2-0 gitsek serinin orada bitme olasılığı yüksek elbette ama 1-1’de dahi seri İpekçi’ye dönebilir. Bazı kişilere geçen seneki Beşiktaş’ı anımsatsa da bu seri, Karşıyaka o takım kadar potansiyelli değil. En başından beri içimden 3-1 tahmini geçiyor.

17 Mayıs 2013 Cuma

Banvit-Beşiktaş


Maçın kalitesine yakışan rezil bir son oldu. Maç kötü olur ve yine de heyecanlıydı dersiniz ya, burada o tadı bile alamadım. TBL’de iki yakın seviyede takımın bu kadar kötü bir maç oynadığını yakın zamanda ben hatırlamıyorum. Maçın analizine geçelim ama ne kadar konuşulur bilemiyorum, cidden kör dövüşü oldu. 

Kötü maçın kötü başlangıcı olması pek şaşırtıcı değil. İlk çeyrekte TV molasına 3-2 Beşiktaş üstünlüğüyle girildi. 3-2 yahu… Hadi belli bir düzen içinde şutun girmemesini anlarım. Ama Banvit 5 dakika içinde hücumların %80’ini alçak post’a indirdi. İndirdi indirmesine de o top bir türlü dışarıya dönmedi. Chuck Davis ve İzzet’e inen toplar sonucu ya el üstü şut attılar, ya da İzzet’in yaptığı gibi dışa doğru sol penetreyle hook atmaya çalıştılar. E haliyle sonuç almaları zor oldu. Beşiktaş’ta Banvit’e nispet yapar gibi Vidmar üzerinden oynadığı birebirler ile skor üretmeye çalıştı. İzzet&Davis’i bir nebze anlıyorum çünkü o parmak hassasiyetine sahip oyuncular ama Vidmar’a sen boyalı alanın 1 metre ilerisinde top verip post-up yapmasını beklersen, sonuç 5 dakika içinde sadece 3 sayı olur.

Allah’tan rotasyon başladı da maç, maça benzedi. Tutku ve Serhat’ın girişine kadar 0 asist ve yanılmıyorsam 8 sayıda bulunan Beşiktaş o süreden devre bitimine kadar olan 11 dakika da 6 asist ve 21 sayı üretti. Abartı bir sayı değil ama Tutku her seferinde boş adamı harika gördü, Serhat bu sene büründüğü ceza şütörü işine çabuk adapte olup katkı verince ortaya çok verimli bir Beşiktaş çıktı. Savunmada Şafak oyundayken alana dönmesi de mantıklıydı çünkü Lucas gibi zone’u ortadan delen bir oyuncu değil ve takıma liderlik yapma potansiyeli yok. Takıma oynattığı  topu Rahim Rızvanoğlu daha iyi oynatır. Banvit’in 'genç oyuncu' misyonunu anlıyorum ama yatırım yapılacak oyuncu Şafak olamaz. Alana karşı rolü dış şut sokmak olan Bajramovic bunu yapamadı ve ortalığı karıştıracak sertliği yaratamadı. Tutku&Falker pick and roll’ünü yanılmıyorsam 3-4 kez gördük.

İkinci 10 dakikalık bölüm bize biraz istediğimiz basketbolu yansıtsa da maçın 2.yarısının tümünde basketbola benzemeyen bir şey oynandı. Tutku’nun organizatörlüğü bırakıp biraz daha skora odaklanması bunun bir getirisi sanırım. İkinci yarıda önce Mejia’nın, sonra Erkan’ın Tutku’ya uzun kollarının avantajıyla açıyı kapatması bekleniyordu belki Banvit istediğine yaptı. Maç esnasında bunun yanlış olduğunu düşünmüştüm Tutku’nun bulduğu sayılardan dolayı. Ancak Beşiktaş hücumu Markota’nın en üstü şutlarına ve Tutku’nun deliciğine kaldı. Son anlarda Banvit Beşiktaş’a, Beşiktaş’a Banvit’e maçı vermek için çok ciddi çabalar sarfetse de Türkiye’nin en iyi Türk skoreri Serkan Erdoğan 10 metreden yollayınca bütün setler çöpe gidiyor tabii.

Banvit sezon başından beri geride olduğu maçlarda sinsi sinsi farkettirmeden maçı aldı. Sezon sonundan itibaren hak etmediği kaçıncı maç oldu bilmiyorum. Beşiktaş çalması hayati önemde olduğu maçı bu şekilde kaybederek hem saha avantajını alamadı, hem de bu tür basketlerle kaybedilen maçlar psikolojiyi ciddi şekilde etkiler. Serinin galibini Beşiktaş görüyordum, hala da öyle hissediyorum ama Banvit’in bir daha bu kadar kötü maç çıkaracağını düşünmek ne kadar gerçekçi bilmiyorum. Kötü oyun oynuyolar ancak seri için Beşiktaş’ın vites arttırıp, Tutku’nun picklerini Vidmar ile birlikte kullanmak gerek. Minard’a oyun zekası ne olursa olsun biraz daha özgürlük tanımak gerek.